Volume : 4 Suppl : 2 Year : 2024
Index
Membership
Application
Kocaeli Medical Journal - Kocaeli Med J: 4 (2)
Volume: 4  Issue: 2 - 2015
ORIGINAL ARTICLE
1.Bone Density Abnormalities and Related Factors in Sickle Cell Anemia
Gül İlhan, Can Acıpayam
Pages 1 - 3
AMAÇ: Orak hücreli anemi (OHA)'de osteopeni ve osteoporoz riski net olarak ortaya konmamıştır. Bu çalışmada OHA hastalarımızda anormal kemik yoğunluğu sıklığını ve bunun klinik/laboratuvar bulgularla olan ilişkisini saptamayı amaçladık.
YÖNTEMLER: Çalışmamıza hemoglobinopati merkezimize rutin kontrole gelen gelen, vazookluziv krizi olmayan OHA hastalarını aldık. Kemik mineral yoğunluğu (KMY) "dual energy x-rayabsorbtiometry (DEXA)" kullanılarak spinal kolon ve proksimal femurdan ölçüldü.Osteopeni ve osteoporoz WHO kriterlerine göre değerlendirildi.
BULGULAR: Altmış üç hastanın sonuçları değerlendirildi. Hastalarda %39,7 oranında osteopeni, %36,5 osteoporoz ve %23,8 normal KMY bulundu. Anormal KMY ile hemoglobin, lökosit, laktat dehidrogenaz, total bilirubin, ürik asit, alkalen fosfataz ve vitamin B12 düzeyleri arasında ilişki bulunamadı.
SONUÇ: Bu çalışmaya göre osteopeni ve osteoporoz OHA hastalarında sıktır. Klinisyenler osteoporoz hakkında dikkatli olmalı ve bu hastalar kırıklardan korunmak için KMY ölçümleri ile izlenmelidir.
OBJECTIVE: The risk of osteopenia and osteoporosis has not been clearly found in sickle cell anemia (SCA) patients. In this study, we aimed to find the frequency of abnormal bone mineral dansity and determine the relationship of abnormal BMD with clinical/laboratuary findings of our SCA patients.
METHODS: We added sickle cell anemia patients without vasooclusive crisis during rutine control in our hemoglobinopahy center. Bone mineral danistometry measurements were done with dual energy x-rayabsorbtiometry (DEXA) at lumbar spinal colon and proximal femur regions. Osteopenia and osteoporosis were evaluated according to WHO criteria.
RESULTS: We evaluated 63 patients’ results. There were 39,7% osteopenia, 36,5% osteoporosis, 23,8% normal BMD. There was no relationship among abnormal BMD with hemoglobin, leukocyte, lactat dehidrogenase, total bilirubin, uric acit, alkalen phosphatase and vitamin B12 levels.
CONCLUSION: According to our study, osteopenia and osteoporosis are frequent in our SCA patients. Clinicians sould be careful about osteoporosis and these patients should be screen with BMD measurements for avoiding fractures.

2.Medical Journal of Kocaeli

Pages 1 - 50
Abstract |Full Text PDF

3.The effects of smokıng, alcohol, drugs, the factors effectıng drug usage, and socıal famıly support to the Students at Health Institution of Higher Education at Inonu University
Bennur Koca, Ayşe Ferdane Oğuzöncül
Pages 4 - 13
GİRİŞ ve AMAÇ: AMAÇ: Araştırma İnönü Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu’nda okuyan öğrencilerin sigara, alkol, madde kullanımı, madde kullanımına etki eden etmenler ve aileden aldıkları sosyal desteğin etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: YÖNTEMLER: Tanımlayıcı tipte olan araştırmanın verileri İnönü Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu’nda Ekim 2010 tarihlerinde toplandı. 540 öğrenciden okula devam eden 504’üne ulaşıldı. Verilerin toplanması için hazırlanan araştırma anket formunda birinci bölümde; sosyodemografik özelliklere (21 madde) ve sigara, alkol, uyuşturucu madde kullanım durumlarına ilişkin sorular (42 madde) ve yine aynı kısımda Fagerstrom Nikotin Bağımlılık Testi, ikinci bölümde; Sosyal Destek Ölçeği kullanıldı.
BULGULAR: Araştırma kapsamına alınan öğrencilerin %72,8’i kadın, %69,8’i hemşirelik bölümünde öğrenim görmekte olup, yaş ortalamaları 20,74±1,85 idi. Araştırma kapsamına alınan öğrencilerin %12,3’ünün halen sigara içtiği belirlendi. Sigara içen öğrencilerin %3,2’si çok yüksek düzeyde sigara bağımlısıydı. Öğrencilerin %29’u halen nargile içmekteydi. Öğrencilerin %16,9’u halen alkollü içki kullanmaktaydı ve bunların %47’si merak nedeniyle alkollü içkiyi denediklerini ifade etti. Uyuşturucu madde kullanan (%2,2) öğrencilerin %54,5’inin esrar kullandığı ve %63,6’sının merak nedeniyle uyuşturucu maddeyi denediği belirlendi. Bağımlılık yapıcı maddeyi erkekler daha fazla kullanmaktaydı. Bağımlılık yapıcı madde kullanan aile bireyi bulunan öğrencilerde, bağımlılık yapıcı madde kullanımını daha fazlaydı. Öğrencilerin %53,8’nin madde ve bağımlılığı konusunda eğitim aldığı, %9,6’sının eğitim aldığı halde halen sigara içtiği ve %16,2’sinin eğitim aldığı halde alkollü içki içmeyi denediği belirlendi. Aile sosyal destek puanları düşük olan öğrencilerin sigara ve uyuşturucu madde kullanma sıklığının yüksek olduğu saptandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: SONUÇ: Sağlık Yüksekokulu öğrencilerinin sigara, alkol ve uyuşturucu madde kullanım durumlarının düşük olduğu, aileden aldıkları sosyal desteğin iyi düzeyde olduğu bulunmuştur.
INTRODUCTION: OBJECTIVE: This research aims to show the factors about cigarettes, alcohol, drugs consumption of the students at Health Institution of Higher Education at Inonu University and the effects of social support coming from their families.
METHODS: The data of this descriptive study were collected at Inonu University Vocational School of Health Sciences on October 3, 2010. 504 of 540 students could be included in the study. Questionnaire was conducted, which consists of two parts: the first part contains 21 items to collect sociodemographic data, 42 items on smoking, alcohol and drug addiction, and the Fagerstrom Test for Nicotine Dependence, while the Social Support Scale/Questionnaire was used in the second part.
RESULTS: Female participants account for 72,8%, and nursing students for 69,8% of the sampling. The mean age was calculated to be 20,74±1,85. It was revealed that 12,3% of the participants smoke. 3,2% of them were found to be highly addicted to smoking. Moreover, 29% were discovered to smoke shisha. The analyses showed that 16,9% of the sampling drink alcoholic drinks and 47% started drinking out of curiosity. 54,5% of drug addicts (2,2%) stated that they smoke marijuana. 63,6% of them were revealed to have tried marijuana out of curiosity. Majority of the smoking and drug addicts were male. The number of addicts was higher in cases where participants have addicted family members. The research showed that 53,8% received education on addiction. 9,6% were observed to smoke and 16,2% to have tried alcoholic drinks despite the education. The study revealed that the participants whose family social support scores were lower had higher addiction.
DISCUSSION AND CONCLUSION: CONCLUSION: As a result, it has been figured out that the number of the students who use cigarettes, alcohol and substance is particularly low and social support coming from their families is quite high.

4.The Efficiency Assesment Of The Written Patient Information In Infertility Treatment
Pinar Solmaz Hasdemir, Melek Bulut Kamali, Hasan Tayfun Ozcakir
Pages 14 - 17
GİRİŞ ve AMAÇ: İnfertilite olgularında tedavi başlangıcında uygulanacak sözlü ve yazılı hasta bilgilendirilme yöntemlerinin hasta açısından anlaşılabilirliğinin karşılaştırılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırma prospektif gözlemsel bir çalışmadır. Celal Bayar Üniversitesi İnfertilite Araştırma ve Uygulama Merkezinde infertilite tedavi programına alınan toplam 92 olgu iki gruba ayrılarak, bir gruba (n=46) yazılı, diğer gruba da (n=46) sözel olarak tedavi protokolü anlatılmış ve anlaşılmayan yer varsa kağıda not alabileceği ifade edilmiştir. Hastalardan bu süre içinde belli ilaçları kendilerine uygulamaları ve belirli günlerde kontrole gelmeleri istenmiştir. Etkinlik değerlendirme kriterleri olarak hastanın ilacı doğru şekilde, zamanda ve miktarda uygulayıp uygulamadığı ve kontrole gelmesi gereken günlere riayet edip etmediği alınmıştır. Veriler analizi SPSS-21 istatistik programı ile yapılmıştır.
BULGULAR: Olguların yaş ortalaması 32,22±4,89 (21-42) şeklinde idi. Çalışma ve kontrol grubundaki tüm olgular okur-yazar idi. Toplam 74 olgu IVF, 18 olgu IUI protokolüne alınmıştı. Sözel bilgilendirme grubunda 3 olgunun kan kontrol tarihinde, 1 olgunun USG geliş tarihinde ve toplam 3 olgunun da ilaç enjeksiyon tarihinde (GnRH, antagonist) olmak üzere toplam 7 olgunun (%15,2) tedavi protokolünde hata yaptığı saptandı. Yazılı bilgilendirilen grupta hiçbir etkinlik değerlendirme kriterinde hataya rastlanmadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: İnfertil olgunun tedavi süreci hakkında bilgilendirilmesinin yazılı formlarla desteklenmesi tedaviye uyumu arttırmakta, hastanın tedavi sürecinde yanlış ve/veya eksik yapma kaygısını azaltmaktadır.
INTRODUCTION: The comparison of the written and werbal patient information methods on infertility treatment protocol.
METHODS: A total of 90 patients who was accepted for the infertility treatment included this prospective observational study. Half of the subjects were informed werbal way about the doses of the medications and the days of hospital control and they enounced to take notes if they want to. Other 45 subjects were informed by given a medication and administration form. Criterions for efficiency consideration were true timing, dosage and usage way of the medications and obeying the hospital control days. The data analysed by SPSS-21 statistical programme.
RESULTS: The mean age of the cases was 32,22±4,89 (21-42). Both case and control group subjects were literate. A total of 74 cases taken into IVF and 23 cases taken into IUI protocol. Seven cases (15,2%) was found to be make mistake in the treatent protocol; in 1 case date of hospital control, 1 case in USG date and 3 cases made mistake in drug injection date at werbally informed group. No mistake in criterions for efficiency consideration determined in written informed group.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Usage of the written patient information forms in the exposition of the infertil patient about the teratment protocol increases the patient’s adaptation to the treatment protocol and decreases the patient’s concern level about the treatment process.

5.Relationship Between Acute Coronary Syndromes Complications and Uric Acid
Ayfer Gedük, Burak Can, Emine Dündar, Mürsel Sali, Fatma Geçgel, Özge Korkmaz, Adnan Batman, Emrullah Dengeşik
Pages 18 - 22
AMAÇ: Koroner kalp hastalıkları gelişmiş ülkelerde başta gelen ölüm nedenidir. Kan ürik asit düzeyinin kardiyovasküler hastalıklar ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Çalışmamızda kan ürik asit düzeyinin, akut koroner sendromlar ve akut koroner sendromların erken dönem komplikasyonları üzerine olan etkilerini araştırmayı hedefledik.
YÖNTEMLER: Bu retrospektif klinik çalışmaya 2006-2009 yılları arasında Bezmialem Valide Sultan Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi Koroner Yoğum Bakım Ünitesinde takip edilmiş olan 45’i kadın, 105’i erkek olmak üzere 65 yaş altı toplam 150 hasta dahil edildi.
BULGULAR: Ürik asit seviyesi akut koroner sendrom geçiren erkek hastaların %23.8’inde, kadın hastaların %33.3’ünde yüksek saptandı. İstatiksel açıdan anlamlılık saptanmadı. ST elevasyonlu Mİ’li vakalarda ortalama ürik asit düzeyi 5.63±2.10, non ST elevasyonlu Mİ’lerde 6.04±1.64, USAP’lı hastalarda 5.19±1.18 olarak saptandı. Ürik asit yüksekliği ile akut koroner sendrom tipleri arasında istatistiksel anlamlı ilişki saptanmadı.
Komplikasyon gelişmemiş hastalarla komplikasyon gelişmiş hastaların ürik asit düzeyleri arasında istatiksel anlamlılık saptanmadı.
SONUÇ: Yaptığımız çalışmanın sonucu, ürik asitin akut koroner sendromlar üzerinde direkt etkisinin olmadığı yönündedir. Bu konuda yapılmış diğer çalışmalarla birlikte değerlendirildiğinde, yüksek ürik asit düzeylerinin düşürülmesinin koroner sendromlar üzerine olumlu etkisinin olabileceği ancak ürik asitin bağımsız bir risk faktörü olarak ele alınamayacağı görüşündeyiz.
OBJECTIVE: Coronary hearth diseases are the leading causes of death in developed countries. Blood uric acid levels are known to be associated with cardiovascular diseases. The aim of our study is to search for the blood uric acid level association with acute coronary syndromes and its early complications.
METHODS: This retrospective study includes a total of 150 patients, 45 male and 105 female, under the age of 65, who were treated in Bezmialem Valide Sultan Vakıf Gureba Hospital Coronary Intensive Care Unit between years of 2006-2009.
RESULTS: Uric acid levels were high in %23.8 of male patients and in %33.3 of female patients who had acute coronary syndrome. These findings were not statistically significant. Average uric acid levels were 5.63 ± 2.10 mg/dL in ST eleveted myocardial infarction (MI) cases, 6.04 ± 1.64 mg/dL in non-ST elevated MI cases and 5.19 ± 1.18 mg/dL in unstable angina pectoris (USAP) cases. We couldn’t obtain a statistical relationship between uric acid levels and coronary syndrome types. There was no statistical correlation of uric acid levels between the patients with acute coronary syndorme complications and the patients without any complications.
CONCLUSION: In our study we couldn’t observe a direct effect of uric acid levels on acute coronary syndromes. When evaluated along with the various studies in literature we consider that reducing high uric acid levels may have positive effects on acute coronary syndrome cases however it should not be determined as an independent risk factor.

6.Evaluation of loneliness and level of life satisfaction in women with fibromyalgia syndrome
Erkan Mesci, Nilgün Mesci, Pelin Yıldırım, Afitap İçağasıoğlu
Pages 23 - 28
GİRİŞ ve AMAÇ: Fibromiyalji yaygın kronik muskuloskeletal ağrı ile karakterize bir hastalıktır. Bu çalışmada fibromiyaljili hastalarda yalnızlık hissi, yaşam doyumu düzeyi ve ilişkili faktörleri incelemeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 18-55 yaşları arasında 30 fibromiyaljili kadın hasta ile aynı yaş grubunda 30 sağlıklı kontrol alındı. Hastaların UCLA ölçeği ile yalnızlık düzeyleri, Yaşam Doyum Ölçeği (YDÖ) ile yaşam doyumu düzeyleri, Hastane Anksiyete Depresyon Skalası (HADS) ile anksiyete ve depresyon semptomları, revize fibromiyalji etki anketi (RFEA) ile disabilite düzeyleri değerlendirildi.
BULGULAR: Fibromiyaljili hastaların UCLA ölçeği, anksiyete ve depresyon skorlarının ileri düzeyde anlamlı yüksek, YDÖ skorlarının ise düşük olduğu saptandı (Tüm p’ler < 0,001). Hastaların UCLA yalnızlık skorlarının depresyon skorları ile pozitif, YDÖ ile negatif ilişkili olduğu görüldü (p’ler < 0,05). Gerek anksiyete gerekse depresyon skorlarının RFEA skorları ile pozitif yönde ilişkili olduğu gözlendi (p’ler < 0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Fibromiyalji tedavisi psikososyal problemleri dikkate alan, sosyal destek içeren, hastayı çevresi ile birlikte değerlendiren bir bakış açısı ile planlanmalıdır.
INTRODUCTION: Fibromyalgia is a condition characterized by generalized chronic musculoskeletal pain. In the current study, we aimed to explore feelings of loneliness, level of life satisfaction and related factors among patients with fibromyalgia.
METHODS: The study enrolled 30 female patients with fibromyalgia from 18 to 55 years of age and 30 age-matched healthy controls. UCLA scale was used to assess feelings of loneliness, Satisfaction with Life Scale (SWLS) to assess the level of life satisfaction, Hospital Anxiety Depression Scale (HADS) to assess symptoms of anxiety and depression and revised fibromyalgia impact questionnaire (rFIQ) to assess disability level for all subjects.
RESULTS: Patients with fibromyalgia had highly significantly higher UCLA scale scores and anxiety and depression scores but significantly lower SWLS scores (all p < 0.001). Among patients, UCLA loneliness scores were positively correlated with depression scores and negatively correlated with SWLS scores (all p < 0.05). Both anxiety and depression scores showed positive correlation with rFIQ scores (all p < 0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Management of fibromyalgia should be planned with a patient-centric approach that includes social support taking also into account their psychosocial problems and the environment they live in.

CASE REPORT
7.Giant aneurism of an arteriovenous fistula
Hakan Parlar, Çağrı Düzyol, Cevdet Uğur Koçoğulları
Pages 29 - 31
Arteriyovenöz fistüller; kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda hemodiyaliz için kalıcı damar erişimi olarak en sık kullanılan yoldur. Arteriyovenöz fistülün kullanılmasına bağlı olarak en sık gelişen geç dönem komplikasyonu da venöz paternde oluşan anevrizmadır. Gelişen anevrizmaların, tedavi edilmedikleri taktirde; embolizasyon, tromboz, hemoraji, enfeksiyon ve distal iskemi gibi komplikasyonlara neden olduğu bilinmektedir. Biz bu çalışmamızda; komplike olmuş dev arteriyovenöz fistül anevrizması olan bir vakamıza uyguladığımız cerrahi tedavi yaklaşımımızı sunmayı amaçladık.
The arteriovenous fistulas are the most frequently used ways of vascular access to hemodialysis in patients with chronic renal failure. Venous aneurysms are the most common complications due to the usage of fistulas at long-term follow-up. It is well known that there are complications such as embolization, thrombosis, hemorrhage, infection occur when these aneurysms are not treated surgically. In our case, we aimed to present the surgical approach that we performed to treat a complicated aneurysm of the arteriovenous fistula.

8.Deferoxamine Treatment of Iron Intoxication During Pregnancy
Aykan Gülleroğlu, Ayşe Gül Karabay, Melike Korkmaz Toker, Hasan Hüseyin Kılıç, Gökhan Kına, Leyla Saidoğlu
Pages 32 - 37
Erişkinlerdeki demir zehirlenmeleri genelde, intihar amaçlı veya gebelik sırasında destek tedavi amacıyla kullanılan demirin aşırı dozda alınmasıyla gerçekleşir ve son organ hasarlarına neden olabilir. Klinik seyirde hastanın demir alım zamanı, aldığı demir preparatının türü ve semptomların başlangıç zamanı tedavi şemasının belirlenmesinde yol göstericidir. Başlangıç tedavileri çoğunlukla destek tedavi yaklaşımlarından ve demirin bağırsak irrigasyonu ile vücuttan uzaklaştırılmasından ibarettir. Plasentayı geçmeyen ve teratojenik etkileri olmadığı savunulan deferoksamin akut demir zehirlenmelerinde hayat kurtarıcı olabilir. Bu vaka sunumunda gebeliğin 2. trimesterinde intihar amaçlı aşırı dozda oral demir preparatı alan hastanın, İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Erişkin Yoğun Bakım Ünitesi’ndeki (YBÜ) deferoksamin tedavi yaklaşımı anlatılmıştır.
The main causes of iron poisoning adults include suicide attempts or iron overdose during pregnancy and it may cause end organ failure. Time of the patient's iron intake, the type of the iron preparation and the onset of symptoms are guiding for determining the treatment scheme. Initial treatment approaches mostly consists of supportive treatment and removal of iron from the body with bowel irrigation. Deferoxamine which doesn’t cross the plasenta and advocated as nonteratogenic may be lifesaving in acute iron poisoning. In this case report we aimed to present acute iron intoxication of a parturient at her 24 weeks of her gestation, due to suicidal ingestion of elemental iron and she approached deferoxamine as treatment in Istanbul Kanuni Sultan Süleyman Treatment and Research Hospital’ s Adult Intensive Care Unit (ICU).

9.Simplified Extraction Technique of the Uterus After Laparoscopic Hysterectomy.
Cevdet Adıgüzel, Hakan Nazik, Bedri Sakcak
Pages 38 - 40
Total laparoskopik histerektomi (TLH) laparatomiye oranla minimal invaziv cerrahide gün geçtikçe daha çok kullanım alanı bulmaktadır. TLH için kontrendikasyonlar arasında uterusun normalden büyük olması ve dev myomlar sayılabilir. Büyük uterusları çıkartmak için çeşitli morselasyon teknikleri kullanılmaktadır. Uterusun vajenden çıkabileceği düşünülerek yapılan TLH operasyonu sırasında vajen ve uterus büyüklüğünün uyumsuz olması nedeniyle obstrüktif sorunlarla karşılaşılabilmektedir. Sunulan vakada uterusun venöz konjesyonunun azaltılması ve çapının küçültülmesi amacıyla makas ile uterus fundusuna T şeklinde iki adet insizyon yapıldı. İnsizyondan sonra traksiyonu artırmak suretiyle venöz kan boşaltıldı. Bu sayede uterus hacminde azalma sağlandı. Morselasyona gerek kalmadan uterus vajinal yoldan çıkarıldı. Tanımlanan bu teknikte iri uterusların vajinal yolla çıkarılmasının kolaylaştırılması amaçlanmıştır.
Recently in comparison to laparotomy, total laparoscopic hysterectomy operations are being more widely used in minimally invasive surgery. On the other hand, in case of larger uterine and myomas, TLH operations can not be used. Usually, several morcellation tecniques are prefferred for large uterine. It has been observed that, if the sizes of uterine and vagina mismathces, several obstructions for TLH operations occur. In the belowgoing specific case, uterine size is decreased through T shaped incision tecniques, twice. Afterwards, venous blood has been evacuated by increasing traction. As a result, size of uterine has been decreased, morcellation is avoided and uterine has been removed from vagina. In this sense, removal for large sized uterine through vagina has been facilitated.

10.A Rare Cause of Headache: Superior Concha Over Pneumatization
Gökçe Şimşek, Cem Saka, Erkan Vuralkan, Ömer Serin, İstemihan Akın
Pages 41 - 43
Pnömatize süperior konka nadir bir başağrısı sebebidir. Nazal endoskopi, tanı için yetersiz kalabilir ve tanının doğrulanması için koronal bilgisayarlı tomografi gerekir.
Medikal tedaviye rağmen 6 aydır baş ağrısı yakınması olan 52 yaşında bayan hasta kliniğimize başvurdu. Muayene ve görüntüleme yöntemleri sonucunda süperior konkada aşırı pnömatizasyon saptanan hastaya endoskopik sinüs cerrahisi uygulandı. Postoperatif dönemde hastanın şikayetlerinin gerilediği izlendi.
Pneumatized superior concha is a rare cause of headache. Nasal endoscopy may not give sufficient information for diagnosis and coronal computerized tomography might be needed to confirm the exact diagnosis.
A 52-year-old female patient with a complaint of chronic headache unresponsive to medical treatment for 6 months was admitted to our clinic. Endoscopic sinus surgery was commenced after the diagnosis of over pneumatized superior concha by physical examination and imaging techniques. Patient’s complaints were relieved after the operation.

11.
Nadir bir akut batın nedeni: Amyand hernisi
Mehmet Kadir Bartın, Eyüp Murat Yılmaz, Harun Arslan, Arzu Esen Tekeli, Semra Karataş
Pages 44 - 47
Amyand fıtığı; inguinal herni kesesi içerisinde apendiks vermiformisin bulunması durumudur.Tanı genellikle intraoperatif konulur. Genellikle herni kesesi içerisinde normal bir apendiks gözlenir.Basınç artışına bağlı olarak apendiks inflamasyonunun gelişmesi oldukça nadir olarak karşımıza çıkmaktadır. Biz bu olguda akut batın ön tanısı ile laparoskopik opere edilen bir Amyand hernisi vakası sunacağız.

12.Multiple Trigger Fingers: A Case Report
Pelin Yıldırım, Elif Aydın, Apdullah Yıldırım, İsmail Murat Onyedi
Pages 48 - 50
Tetik parmak, fleksör tendonda ve tendon kılıfında inflamasyon ve hipertrofi sonucu meydana gelir. A1 pulley seviyesindeki bu daralma neticesinde, etkilenen parmakta ağrı, takılma ve fonksiyon kaybı olur. Orta yaşlı kadınlarda veya predispozan bir faktör varlığında daha sık ortaya çıkar. Burada, altta yatan bir patoloji olmaksızın, 7 parmağında eş zamanlı olarak başlamış tetik parmağı bulunan, ve kortikosteroid enjeksiyonu ve cerrahi girişim ile tedavi ettiğimiz genç bir olguyu sunmaktayız.
Trigger finger occurs as a result of inflammation and hypertrophy in flexor tendon and tendon sheath. It results pain, triggering and loss of function at the affected finger resulting narrowing at the level of A1 pulley. This condition is more common in middle-aged women and patients who have a predisposing factor. Here, we present a case who have seven trigger finger that begun simultaneously without any underlying pathology and who was treated with corticosteroid injection and surgery.