Introduction: Persistent genital arousal disorder (PGAD) is a rare condition that primarily affects women and causes significant distress. The pathophysiology is not well understood, and treatment approaches differ. The goal of this study is to raise awareness about the possible link between PGAD and traumatic childhood life experiences, which is rarely mentioned in the literature.
Methods: A 41-year-old woman with PGAD was treated at Giresun Bulancak State Hospital's Psychiatry Outpatient Clinic with clomipramine, psychoeducation and supportive interviews. After the patient provided a history of traumatic childhood life experiences, her siblings who were living in different cities, were interviewed by phone and referred for psychiatric treatment. Patient had previously developed resistance to other antidepressants, antipsychotics, and antiepileptic medications.
Results: During the follow-up period, the patient experienced significant symptomatic improvement with clomipramine, psychoeducation and supportive interviews. Because of living in different cities, siblings with the same symptoms and possibly the same etiology were interviewed and referred to psychiatric treatment.
Conclusion: These case report series emphasize the significance of clinician recognition of PGAD symptoms, which patients frequently neglect to explain, as well as the importance of obtaining detailed anamnesis, including childhood history. Family members should be included in the symptom inquiry and anamnesis.
Giriş: Sürekli genital uyarılma bozukluğu (SGUB), öncelikle kadınları etkileyen ve önemli sıkıntıya neden olan nadir bir durumdur. Patofizyolojisi tam olarak anlaşılamamıştır ve tedavi yaklaşımları farklılık göstermektedir. Bu çalışmanın amacı, SGUB ile literatürde nadiren bahsedilen travmatik çocukluk yaşam deneyimleri arasındaki olası bağlantı hakkında farkındalık yaratmaktır.
Yöntem: 41 yaşında SGUB tanılı kadın hasta Giresun Bulancak Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğinde klomipramin, psikoeğitim ve destekleyici görüşmeler ile tedavi edildi. Hasta travmatik çocukluk yaşam deneyimleri öyküsü sunduktan sonra kardeşleriyle telefon aracılığıyla görüşmeler yapıldı ve tedavi için hastanın kardeşleri, farklı şehirlerde yaşamalarından ötürü bulundukları şehirlerde psikiyatri kliniklerine takip ve tedavilerinin sürdürülmesi amaçlı sevk edildi. Hasta daha önce farklı antidepresan, antipsikotik ve antiepileptik ilaçlara karşı direnç geliştirmişti.
Bulgular: Takip sürecinde klomipramin ve destekleyici müdahaleler ile hastada belirgin semptomatik düzelme görüldü. Farklı şehirlerde yaşadıkları için aynı semptomlara ve muhtemelen aynı etiyolojiye sahip kardeşlerle görüşülerek kişiler psikiyatrik takip ve tedavi amaçlı yönlendirildi.
Sonuç: Bu olgu serileri, hastaların sıklıkla açıklamayı ihmal ettikleri SGUB semptomlarının klinisyen tarafından tanınmasının yanı sıra çocukluk öyküsü de dahil olmak üzere ayrıntılı anamnez almanın önemini vurgulamaktadır. Semptom sorgulama ve anamnez alırken aile üyeleri de sürece dahil edilmelidir.