Volume : 2 Suppl : 3 Year : 2024
Index
Membership
Application
Kocaeli Medical Journal - Kocaeli Med J: 2 (3)
Volume: 2  Issue: 3 - 2013
ORIGINAL ARTICLE
1.Evaluation of Pediatric Trauma Cases Applied to Emergency Department
Mustafa Alper Akay, Necla Gürbüz, Derya Yayla, Ercüment Levent Elemen, Gülşen Ekingen Yıldız, Hayrünisa Kahraman Esen, Turan Yıldız, Zekeriya İlçe
Pages 1 - 5
AMAÇ: Şehirler arası kara yolu trafiğinin kavşak konumunda olan ilimizde, iki merkeze, travma ile başvuran, takip ve tedavisi yapılan çocuk hastaların incelenmesi.
YÖNTEMLER: İki yıl içinde merkezimize başvuran travma olguları; yaşları, cinsiyetleri, travmaya uğrama yeri, travmanın şekli, yaralanma tipi, etkilenen organ sistemi, yaralanan organlar, cerrahi işlem gereken olgular ve mortalite oranları açısından incelendi.
BULGULAR: İncelenen 328 hastanın 240’ı erkekti. Olgular 2 yaş altı (infant), 2-7 yaş arası (oyun çocuğu) ve 7 yaş üstü (okul çocuğu) olmak üzere 3 grupta incelendi. Travmalar büyük oranda trafiğe açık alanlarda olurken ev ve okul diğer travma alanlarıydı. Olguların %38’i araç dışı, %11’i araç içi trafik kazası, %31’i ise yüksekten düşme idi. Künt travma daha sıktı ve %64’ünde batın travması vardı. Kafa travması 2. sıklıkta iken, iskelet sistemi, toraks, genitoüriner sistem ve anorektal bölge etkilenen diğer bölgelerdi. Karaciğer, dalak ve akciğer travmaya maruz kalan organlardı. 57 olguya cerrahi müdahale gerekti. Kafa travması eşlik eden 22 hasta tedavi sırasında kaybedildi.
SONUÇ: Travma sonucu kaybedilen çocuklar çoklu organ ve sistem yaralanması olanlardı.Bu tip olgular için multidisipliner yaklaşım yapabilecek 3. basamak travma merkezlerinin kurulması, 112 ve acil servislerin teknik donanım bilgi ve tecrübe açısından güçlendirilmesi gerektiğini, böylece mortalite oranının düşürülebileceğini düşünmekteyiz.
OBJECTIVE: The trauma cases of our city which is located near to a busy road junction were hospitalized for follow-up and treatment.
METHODS: Trauma patients treated and followed in our center for two years; age, gender, place of being traumatized, shape the development of trauma, type of injury, the affected organ system, the most frequently injured organs, and mortality rates of the patients required surgical intervention were analyzed.
RESULTS: Of the 328 patients 240 were males. Patients were examined in the three group; under 2 years old, 2-7 years old and over 7 years old. Traumas were often in places open to traffic. Others; home and school. 38% of the cases, out of vehicle, 11% vehicle accident, 31% presented with a fall from height. More common was blunt trauma; 64% of these had abdominal trauma. Head trauma was the second. Skeletal system, chest, genitourinary tract and anorectal region were others. Liver, spleen and lung exposed to trauma. 57 patients required surgical intervention. Twenty-two patients with head trauma died during treatment.
CONCLUSION: Children died as a result of trauma, injury of multiple organ and systems. Trauma centers should be established for this patients. 112 and emergency services should be strengthened in terms of technical equipment, knowledge and experience. Thus, the mortality rate can be reduced.

2.Posterior reversible encephalopathy syndrome (PRES): diffusion-weighted MR imaging findings
Gökhan Duygulu, Tülay Özer, Ömer Kitiş, Cem Çallı
Pages 6 - 13
AMAÇ: Difüzyon ağırlıklı görüntüleme (DAG), posterior reversibl ensefalopati sendromu (PRES) tanısında ve serebral iskemi varlığında, sitotoksik ve vazojenik ödem ayrımında önemli rol oynamaktadır. Bu çalışmadaki amacımız DAG' nin, PRES tanılı olgularda sitotoksik ve vazojenik ödem ayrımındaki rolü ve prognostik faydasını değerlendirmektir.
YÖNTEMLER: PRES tanılı sekiz olgu izotropik DAG ile değerlendirildi. Çalışmaya dahil edilme kriterleri şunlardı: 1)Başağrısı, nöbet, vizüel değişiklikler, değişken mental durum veya fokal nörolojik işaretler;2)hipertansiyon, eklampsi, antirejeksiyon ilaçlarla tedavi (örneğin; siklosporin, takrolimus);3)diğer ensefalopati nedenlerinin bulunmaması;4)MRG bulgularının PRES ile uyumlu olması.
BULGULAR: Dört olguda eklampsi; iki olguda antirejeksiyon tedavisine bağlı toksisite, bir olguda hipertansif ensefapati ve bir olguda hemolitik üremik sendrom etyolojik neden olarak belirlendi. Tüm olgularda posterior sirkülasyon alanlarında T2 ağırlıklı görüntülerde sinyal anormallikleri mevcuttu. Yedi olguda (%87.5) anterior sirkülasyon yapıları etkilenmişti. DAG' lerde, sekiz olgunun üçünde (%37.5) sitotoksik ödem mevcuttu ve lezyonlar çoğunlukla kortikal dağılım göstermekteydi. İki olguda (%25), DAG' lerde yüksek sinyalli alanlar, karşılığı olan ADC görüntülerde, psödonormalizasyon ile uyumlu olarak normal ya da hafif artmış sinyal intensitesi gösterdi. Bu iki olgunun takip görüntülerinde, psödonormalize alanlarda infarkt gözlendi.
SONUÇ: PRES' te vazojenik ödem çoğunlukla posterior dolaşım alanlarında gözlenmektedir, ancak anterior sirkülasyon da sıklıkla etkilenmektedir. DAG' lerde yüksek sinyal ve psödonormalize ADC değerleri serebral infarkt gelişimi ile ilişkilidir ve sitotoksik ödeme ilerleyişin erken prognostik bulgusu olarak karşımıza çıkabilir.
OBJECTIVE: Diffusion-weighted MR imaging (DWI) plays an important role in prompt diagnosis of PRES and in distinguishing vasogenic edema from cytotoxic edema in the setting of cerebral ischemia. In this study our aim was to assess the prognostic utility and role of DWI in distinguishing cytotoxic and vasogenic edema in patients with PRES.
METHODS: Eight patients with PRES were examined with isotropic DWI. Four inclusion criteria were used: 1) Acute presentation with headache, seizure, visual changes, altered mental status, or focal neurologic signs; 2) the presence of a known risk factor for PRES, such as hypertension, eclampsia, antirejection therapy (eg. cyclosporine, tacrolimus); 3) absence of other likely causes of encephalopathy; 4) MR examination with findings consistent with PRES.
RESULTS: Four cases involved eclampsia; two, antirejection medication toxicity; one, hypertansive encephalopathy; and one, hemolytic-uremic syndrome. In all the patients there were T2 signal abnormalities in the posterior circulation territories. Anterior circulation structures were affected in 7 patients (87.5%). On DWI three of eight cases (37.5%) presented cytotoxic edema and the lesions were predominantly cortical in distribution. In two patients (25%) areas of high DWI signal intensity were seen with normal or slightly increased ADC values which were consistent with pseudonormalisation. Follow-up images in these two patients showed progression to infarction in pseudonormalised regions.
CONCLUSION: Vasogenic edema in PRES involves predominantly posterior circulation territories but anterior circulation structures are also frequently affected. High DWI signal intensity and pseudonormalised ADC values are associated with cerebral infarction and may represent the earliest sign of progression to cytotoxic edema.

3.Mean Platelet Volume in Patients with Diabetic and Non-diabetic Chronic Kidney Disease
Erkan Şengül, Zeynep Öğütcen, Gökçen Selma Kılıç Halhallı, Derya Sevener
Pages 14 - 17
AMAÇ: Ortalama trombosit hacmi (OTH), trombosit aktivitesinin önemli bir göstergesidir. Diyabetik hastalarda OTH’nin artmış olduğu ve glisemik kontrol ile ilişkili olduğu ileri sürülmektedir. Diyabetes mellitus (DM), kronik böbrek hastalığının (KBH) en sık görülen nedenidir. Bu çalışmanın amacı diyalize girmeyen diyabetik KBH olan hastalarda OTH düzeyini diyabetik olmayan hastalar ile karşılaştırmak ve glisemik göstergeler ile ilişkisini incelemektir.
YÖNTEMLER: Çalışmaya evre 2-4 KBH olan 42 diyabetik hasta (27 kadın, 15 erkek) ve 53 diyabeti olmayan hasta (34 kadın, 19 erkek) alındı. Hastaların demografik verileri, biyokimya tetkikleri ve kan basıncı bulguları kaydedildi. İstatistiksel analizler SPSS ver. 15 ile gerçekleştirildi.
BULGULAR: Verilerin istatistiksel analizi diyabetik KBH olan hastaların vücut kitle indeksi (VKİ), glukoz, hemoglobinA1c, kreatinin klirensi ve OTH düzeylerinin diyabetik olmayan gruba göre anlamlı olarak yüksek (sırası ile P=0.010, P<0.001, P<0.001, P=0.017 ve P=0.036) olduğunu gösterdi. Ancak, paratiroid hormon ve serum kreatinin düzeyinin ise diyabetik grupta daha düşük (sırası ile, P=0.040 ve P=0.015) bulundu. Diabetik hasta grubunda OTH düzeyinin VKİ ile anlamlı olarak pozitif korelasyon gösterdiği tespit edilmiştir (P=0.007).
SONUÇ: Diyabete bağlı KBH olan hastalarda OTH düzeyinin arttığı saptanmıştır. Ancak, daha fazla hastada yapılacak prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır.
OBJECTIVE: Mean platelet volume (MPV) is an important marker of platelet activity. It has been shown that MPV is increased in diabetic patients and associated with glycemic control. Diabetes mellitus (DM) is the most common cause of chronic kidney disease (CKD). The aim of this study was to compare MPV in diabetic CKD patients with non-diabetic CKD patients and to investigate its relationship with glycemic indices.
METHODS: The study included 42 diabetic patients with stage 2-4 CKD (27 women, 15 men) and 53 non-diabetic patients (34 women, 19 men). Demographics, biochemical tests and blood pressures of subjects were recorded. The statistical analysis was performed using SPSS version 15.0.
RESULTS: Data analysis showed that body mass index (BMI), glucose, hemoglobinA1c, creatinine clearence, and MPV were higher in diabetic patients than without DM (P=0.010, P<0.001, P<0.001, P=0.017, and P=0.036, respectively). However, parathyroid hormone and serum creatinine were lower in diabetic patients than without DM (P=0.040 and P=0.015). MPV was positively correlate with BMI in the diabetic group (P=0.007).
CONCLUSION: MPV is increased in diabetic patients with CKD. Nonetheless, further prospective studies are needed to clarify MPV in CKD.

4.The determinatıon of menstrual attitude with health self-efficacy perception in adolescents
Funda Özdemir, Ayfer Tezel, Evşen Nazik
Pages 18 - 23
AMAÇ: Menstrual siklusun beraberinde getirdiği fiziksel, psikolojik ve sosyal etkilere adölesan dönemin getirdiği güçlüklerde eklendiğinde bu dönemin zor geçirileceği aşikardır. Bu çalışma adölesanlarda menstrual tutum ve sağlık öz yeterlik algısını belirlemek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEMLER: Araştırma tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Veriler bir üniversitenin Sağlık Bilimleri Fakültesinde 1. sınıfta okuyan 310 kız öğrenciden toplanmıştır. Verilerin toplanmasında öğrencilerin sosyodemografik bilgilerini, menstrual özelliklerini içeren soruların yer aldığı anket formu, Menstruasyon Tutum Ölçeği (Menstrual Attitude Questionnaire) ve Sağlık Öz Yeterlik Algısı Ölçeği (Perceived Health Competence Scale) kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik, aritmetik ortalama ve standart sapma, pearson korelasyon analizleri yapılmıştır.
BULGULAR: Adölesanların yaş ortalamasının 18.61±0.90, menarş yaşı ortalamasının 13.25±1.10 olduğu belirlenmiştir. Adölesanların menstruasyon tutum ölçeğine ait puan ortalamasının 88.27±11.46, madde puan ortalamasının 2.84±0.36 olduğu bulunmuştur. Adölesanların sağlık öz yeterlik algısı ölçeğine ait puan ortalamasının 24.90±6.19, madde puan ortalamasının 3.11±0.77 olduğu saptanmıştır. Adölesanların menstrual tutumu ile sağlık öz yeterlik algısı arasında anlamlı bir ilişki vardır (r=0.126, p=0.026).
SONUÇ: Adölesanların menstrual tutumları ile sağlık öz yeterlik algıları arasında pozitif bir ilişki vardır.
OBJECTIVE: An adolescent’s menstruation cycle can be a difficult time with its physical, psychological, and effects – these can be compounded when difficulties occur with periods. This study examined menstrual attitude and perception of health self-efficacy in adolescents.
METHODS: The research was conducted descriptively. Datas were collected from the 310 female students who study in Health Sciences Faculty in Turkey. When data collected, students’ socio-demographic information, including a questionnaire to questions related to menstrual characteristics, Menstrual Attitudes Questionnaire and the Perceived Health Competence Scale were used. The data percentage, mean and standard deviation, Pearson correlation analysis was performed when evaluation of the data.
RESULTS: The mean age of adolescent participants was 18.61±0.90; the mean age of menarche was 13.25±1.10. Adolescents’ average score was 88.27±11.46 on the Menstruation Attitude Scale and item average scores were found to be 2.84±0.36. Adolescents’ average score on the Health Self-Efficacy Scale was 24.90±6.19, with an item average score of 3.11±0.77. There is a significant relationship between the attitude of adolescents and menstrual health self-efficacy perception (r = 0.126, p = 0.026).
CONCLUSION: This study found that there is a positive relationship between menstrual attitudes of adolescents and menstrual health self-efficacy perceptions.

CASE REPORT
5.Bochdalek Hernia in an old patient as a rare cause of dispnea
Aybala Agac Ay, Haluk Ulucanlar, Ahmet Ay, Yavuz Pirhan
Pages 24 - 26
Bochdalek hernisi son derece nadir görülen bir patoloji olup, erişkin çağda görülmesi daha da nadir bir durumdur. Erişkin hastaların çoğu asemptomatik olup, bochdalek hernisi ve komplikasyonları sebebiyle acil servise başvuru yok denecek kadar azdır.Bu makalede ani gelişen solunum sıkıntısı ile acil servise başvurmuş, 81 yaşında kadın hastada bochdalek hernisi sunuyoruz.Nadir görülmesine rağmen, tanı almadığında mortal seyredebilecek bu durumun ayırıcı tanıda akılda tutulmasının önemini hatırlatmak isteriz.
Bochdalek hernia is an uncommon variant of diaphragmatic hernias in adults and symptomatic cases even rarer and these cases rarely present as an emergency.We present a case with bochdalek hernia in an 81 years old woman who admitted to the hospital with acute dispnea.We want to remind that, though rare, diaphragmatic hernias should be kept in mind while considering all possibilities of differential diagnosis of dispnea.

6.The need for hybrid coronary intervention; a report of two cases
Ufuk Aydın, Çağrı Düzyol, Cevdet Uğur Koçoğulları, Ahmet Lütfullah Orhan
Pages 27 - 30
Hibrid koroner girişim invaziv kardiyolojik veya cerrahi girişimden herhangi birinin yetersiz kalması durumunda, bu iki girişimin bir arada yapılmasıdır. İleri yaş, kötü ventrikül fonksiyonu, redo koroner arter baypas, pulmoner veya renal fonksiyon bozukluğu gibi yüksek risk taşıyan hasta gruplarında mortalite ve morbiditeyi azaltmak için, kardiyoloğun ve kalp cerrahının ortak kararı ve tedavi planlaması ile hibrid koroner girişimler yaygın olarak kulanılmaktadır. Kliniğimizde, önceden planlanmamasına rağmen hibrid girişim yapmak zorunda kaldığımız iki hasta hibrid koroner girişim uygulanarak tam ve başarı ile tedavi edilmiş olup, semptomsuz takip edilmişlerdir. Kardiyovasküler cerrahideki gelişmelere paralel olarak, kardiyolog ve kardiyovasküler cerrah işbirliği ile gerçekleştirilen hibrid koroner girişimlerin, seçilmiş hastalarda mortalite ve morbidite oranlarını düşürebileceğine inanıyoruz.
Hybrid coronary intervention is a practice when both invasive cardiologic and surgical interventions are performed together due to insufficiency of each intervention individually. After common decision and planning of the therapeutic options of both cardiologist and cardiac surgeon, hybrid coronary interventions are widespreadly used to reduce the risk of mortality and morbidity in patients with risk factors such as advanced age, poor ventricle functions, redo coronary bypass, pulmonary or renal dysfunction. Two cases from our clinic, which we had to perform an unplanned hybrid coronary intervention, were completely and successfully treated with no sympthoms in the follow up period. We believe that, in parallel with the improvements in cardiovascular surgery, hybrid coronary interventions performed with cooperation of cardiologist and cardiovascular surgeon may reduce mortality and morbidity ratios in selected patients.

7.A Rare Mass İn The Pancreas: Lymphangioma
Çağrı Tiryaki, Zülfü Bayhan, Erdem Okay, Yeşim Gürbüz, Turgay Şimşek, Ertuğrul Karğı, Zehra Boyacıoğlu, Mustafa Celalettin Haksal
Pages 31 - 33
Lenfanjiomalar lenfatik sistemin benign tümörleridir. İntraabdominal lenfanjiomalar oldukça nadirdir. (1/100.000) Erkeklerde sıktır ve genellikle çocukluk çağında görülür.İntraabdominal lenfanjiomaların klinik prezentasyonu değişkendir.Kronik karın ağrısı, akut karın ağrısı ve distansiyon, kusma, ateş ve peritonit bunlardan bazılarıdır.Bu çalışmamızda distal pankreasta kistik lenfanjiom vakası sunuldu.
Lymphangiomas are benign tumors of the lymphatic system.İntraabdominal lymphangiomas are very rarely. (1/100.000) They are more common in boys and usually occur in childhood.Clinical presentation of abdominal lymphangiomas is variable.Some of them are chronic abdominal pain, acute abdominal pain and distension, vomiting, fever and peritonitis.Here in, we report on a case of cystic lymphangioma of the distal pancreas.

8.Kallmann Syndrome: MRI Fındıngs
Semra Duran, Mehtap Çavuşoğlu, Eda Elverici, Enis Yüksel
Pages 34 - 37
Kallmann sendromu, hipogonadotropik hipogonadizm ve anosmi veya hiposmi ile
karakterize nöronal migrasyon bozukluğudur. Defektif rinosefalon gelişiminin olfaktor
trakt anomalilerine neden olduğu genel olarak kabul edilen görüştür. Biz, klinik ve
laboratuar bulguları Kallmann sendromu ile uyumlu olan hastada olfaktor traktı
ve olfaktor sulkusu magnetik rezonans görüntüleme ile değerlendirdik. Koronal
görüntülerde frontal bölgede olfaktor trakt yokluğu ve bilateral olfaktor sulkus aplazisi
tanımlandı.
Kallmann syndrome is a neuronal migration disorder characterised by
hypogonadotrophic hypogonadism and anosmi or hyposmia.It is generally accepted that
defective rhinocephalon development result in olfactory tract abnormalities. We used
magnetic resonance imaging to visualize the olfactory tract and evaluate the olfactory sulci in patient whose clinical and laboratory findings were compatible with Kallmann syndrome. Coronal images of the frontal region clearly demonstrated aplasia of the bilateral olfactory sulci and absence of the olfactory tracts in patient.